Sound City: Müzik Değil, Hafıza Kayıtları

Film Kritik / Kritik / Metal / Müzik | 0 Yorum

Not: Bu yazı, müzik tarihinin arka sokaklarından birine saygı duruşudur. Sound City, çok bilinmeyebilir. Ama onun içinden geçen sesler, hepimizin kulaklarında hâlâ yaşıyor.

Bugün çoğu kişi Sound City belgeselini hâlâ duymamış olabilir. Ama müzik tarihinin damarını dinlediğinizde, bu sessiz başyapıtın kalbin tam ortasında attığını fark ediyorsunuz.

Dave Grohl’un kişisel tutkusu ve geçmişine olan borcu olarak çektiği bu belgesel, yalnızca bir stüdyoyu değil, bir çağın ruhunu anlatıyor. Analogun kırılganlığıyla dijitalin pürüzsüzlüğü arasındaki farkı bir stüdyo üzerinden göstermek… büyük cesaret. Ama Grohl bu cesareti gösterdi. Çünkü Sound City, sadece kayıt yapılan bir yer değil, duygu kaydeden bir mekândı.

Belgeselin merkezindeki efsane Neve 8028 miks konsolu, dijital devrimden önce müziğin en saf hâline tanıklık etmişti. O konsolun önünden kimler geçti derseniz: Nirvana, Metallica, Slipknot, Fleetwood Mac, Rage Against the Machine, Tom Petty… Liste çok uzun ama mesele listede değil.

Mesele ne kaydettikleri.


Nevermind, Rage Against the Machine, Iowa: Ruhun Mikrofonu Sound City

Sound City’nin duvarlarında yankılanan albümler, yalnızca hit şarkılar değildi. Onlar, bir dönemin kırılmalarıydı.

Nirvana – Nevermind

Dave Grohl’un bateri kayıtları öyle yoğundu ki, prodüktör Butch Vig kimi yerleri “kırmadan” çalamadığını söylüyordu. O kayıtlar, analog sıcaklığı ve performans gerçekliğiyle birlikte 90’ların ruhunu şekillendirdi. O albüm, dijitalin asla yakalayamayacağı bir samimiyetle doğdu.


Rage Against the Machine – Rage Against the Machine

Grubun 1992’de çıkan kendi adını taşıyan ilk albümü, Sound City Stüdyoları’nda kaydedildi. Albüm, politik sözleri ve enerjik müziğiyle dikkat çekti. Sound City’nin analog ekipmanları, grubun ham ve güçlü sound’unu mükemmel bir şekilde yansıttı.


Slipknot – Iowa

Burası çürümüş halının üstünde çamurla kayıt alınan bir stüdyoydu. Ve Slipknot gibi her yönüyle “kaos” olan bir grup için bundan daha uygun bir yer olamazdı. Iowa kaydedilirken Corey Taylor stüdyodan çıkıp kusuyordu, Paul Gray saatlerce odadan çıkmadan partisyon yazıyordu.

Yani buradaki kayıtlar tıkla-kopyala yapıştır değil; ter, öfke ve sabırla alınan seslerdi.


Dave Grohl ve Neve 8028: Analogun Son Nefesi

Stüdyo kapatıldığında, Dave Grohl o efsanevi Neve 8028 konsolu satın aldı. Çünkü onun için bu sadece bir ekipman değil, bir hafıza taşıyıcısıydı. Ve bu hafıza, unutulmamalıydı.

Dave bu mikseri kendi ev stüdyosuna kurdu ama sessizce kenarda bırakmadı. Onunla yeni bir proje yaptı:

Sound City: Real to Reel adlı albüm.

Ve bu kez, geçmişe saygı duruşu niteliğinde, canlı kayıtlarla dolu modern bir anıt inşa etti.


Canlı Kaydın Gerçekliği: Corey Taylor’dan Paul McCartney’e

Canlı Kaydın Gerçekliği: Corey Taylor’dan Paul McCartney’e

Dave Grohl bu albüm için bir araya gelmeyeceğini düşündüğümüz isimleri topladı:
• Corey Taylor
• Paul McCartney
• Josh Homme
• Trent Reznor
• Rick Springfield

Hepsi, yıllar sonra o mikserle tekrar kayıt yaptı. Otomasyon yok, Pro Tools düzeltmeleri yok. Her şey tek seferde, canlı çalınarak kaydedildi.

Özellikle Corey Taylor’un “From Can to Can’t” adlı şarkısı, belgeselin en vurucu anlarından biri. Sesindeki çatlak, şarkının ortasında fark edilen küçük bir hata… Her şey o kadar insani ki, sanki stüdyonun ruhu yeniden canlanıyor.

Dave Grohl’un cümlesi, kaydın kendisini anlatıyor:

“Bir şey kaybetmekten korkuyorsan, işte o an gerçek olur.”


Bir Hatırlatma: Müzik Yaşanır, Kurgulanmaz

Bugün Pro Tools’la her şeyi düzenleyebiliyoruz. Nota yanlış mı? Kes düzelt. Nefes payı fazla mı? Sessizleştir. Ama işte Sound City, bunun tam tersini savunuyordu:

“Bırak hatalı çalsın… ama o an gerçek olsun.”

Çünkü bazı kayıtlar kulakta değil, kalpte kalır.
Bazı hatalar yanlış değildir — onlar duygu kırıntılarıdır.

Ve Sound City, bütün tarihini bu kırıntılarla yazdı. Dave Grohl’un da dediği gibi:
Burası mükemmel değildi. Zaten mükemmel müzik, sıkıcıdır.”


Bir Stüdyo, Bin Hafıza

Sound City artık yok. Ama hâlâ yaşıyor.
Nirvana’yı, Rage Against the Machine’i, Slipknot’ı, Fleetwood Mac’i ya da Paul McCartney’i birbirine bağlayan o görünmez doku hâlâ var.

Çünkü bazı şeyler kapatılsa da, duvarlar hâlâ konuşur.
Ve Sound City, bize şunu hatırlatır:

Müzik, ses değildir.
Müzik, bir insanın sesiyle duvar arasında yankılanan gerçekliktir.