Yunanistan’ın senfonik death metal devi Septicflesh, 3 Ekim’de Zorlu PSM’de Türkiye’deki en görkemli konserlerinden birine hazırlanıyor. Bu özel gecede grubun karanlık ve epik müziğine, dünyaca ünlü orkestra şefi, besteci ve prodüktör Eren Başbuğ liderliğindeki büyük bir senfoni orkestrası eşlik edecek.
Dream Theater’dan Jordan Rudess’e uzanan uluslararası kariyeri, film müziği projeleri ve progresif metal çalışmalarıyla tanınan Başbuğ, bu konser için orkestra ile metalin kesiştiği benzersiz bir deneyime imza atmaya hazırlanıyor. Konser öncesinde, hem müzik yolculuğunu hem de Septicflesh’le gerçekleştireceği bu iş birliğini kendisinden dinledik.
Güven: Merhaba Eren, Tanımayanlar için Eren Başbuğ kimdir, bize kendinden kısaca bahsedebilir misin?
Eren: Merhaba, memnun oldum. Eren Başbuğ: sanatçı, dört yaşından itibaren müzisyen olarak yetişmiş, klavyeci, besteci, aranjör, orkestra şefi, video editörü, prodüktör (günlük hayatta sorduklarında ‘halı kilim travel’ da ekliyorum). Bilkent’te ilkokul-üniversite arası klasik müzik ve konser piyanistliği eğitimi almış, Berklee College of Music’te tam burslu olarak Film Müziği ve Elektronik Müzik bitirmiş, ABD’de on yıl yaşamış, dünya çevresinde çoğu ülkede turne yapmış, sahne almış ve ödül toplamış.
Güven: 3 Ekim’de Zorlu PSM sahnesinde görkemli bir gösteriye imza atacaksınız. Septicflesh ile bu özel projeye nasıl dahil oldun?
Eren: Septicflesh ile ortak bir arkadaşımızla Ankara’da bir konserde denk geldik, onun önerisi sonrasında grubun ve organizasyon ekibinin birlikte çalışma heyecanı ile oldu, onur duydum.
Güven: Müzik yolculuğun nasıl başladı? Seni özellikle orkestra şefliğine ve “rock/metal ile senfonik müziği birleştirme” gibi oldukça niş bir alana yönlendiren ne oldu?
Eren: Dört yaşında dijital piyano ve bilgisayarımdaki nota yazım programına ilgim ile başladı, sonra Bilkent’te ilkokul itibariyle klasik müzik eğitimine başlamam ile resmileşmiş oldu. Uzun bir hikaye aslında ama kısaca orkestral müziğe, renklerine ve canlı deneyimine her zaman hayranlığım oldu, aynı zamanda lise zamanı rock / metal ilgim bir hayli artmıştı ve kalabalık bir arkadaş grubu ile hep birlikte çok sevdiğim bir Dream Theater albümünü birlikte seslendirmek ve kaydetmek istedim, ve ilk 45 dakikalık konserimizi bitirdiğimiz an hayatımın artık eskisi gibi olmayacağını seyircilerimize selam verirken hissettim.
Güven: Dream Theater gibi progresif metalin efsanevi bir grubuyla çalışmak, kariyerinde nasıl bir dönüm noktası oldu?
Eren: Tam anlamıyla bir rüyanın gerçekleşmesiydi, 22 yaşıma yeni girmiştim ve çok yüksek bir çıtadaki hayalim başta Jordan’ın, grubun, Berklee’nin ve benimle bu çılgınlığı sahnede canla başla paylaşmış tüm arkadaşlarımın güveni ve desteği ile gerçek oldu. Bu kalibrede bir ekip ve yapımda çalışmak profesyonellik ve müzik endüstrisi konusunda bana neredeyse ek bir yüksek öğrenim oldu. Hayatımı bir dizi gibi düşünürsem, konser filminin yayınlanması sonrası yeni bir sezon başladı, çalıştığım yapımların, turladığım ülkelerin renk yelpazesi bir hayli genişledi.

Güven: Dream Theater’in haricinde Jordan Rudess ile de projeleriniz oldu sanırım. Kendisi senden övgüyle bahsediyor. Bu konuda neler söylemek istersin?
Eren: Jordan bir müzisyen ve klavyeci olarak her zaman en çok ilham aldığım idollerimden birisi oldu. Çalışmalarımı dinlemiş olması, ve sadece teşekkür etmiş olması bile benim için müthişti, birlikte sahneye çıkmak ise başlı başına bir hayaldi. Kendisinin ve ailesinin alçakgönüllülüğü, desteği, yol göstericiliği, güveni ve birlikte deneyimlerimiz tarif edilemez. Bugünkü Eren’in, sadece kariyer olarak değil insan olarak bu noktaya gelmesinde büyük rolü ve emeği var. Bahsettiği övgüye her gün tekrardan layık olacak bir sanatçı ve insan olma heyecanı ile hayatıma devam ediyorum. Müteşekkirim.
Güven: Bir rock/metal grubunun müziğini orkestra için aranje ederken nasıl bir süreç izliyorsun? En çok nelere dikkat ediyorsun? Septicflesh için bu süreç nasıl ilerledi?
Eren: Grupla birlikte çalınacaksa veya sadece orkestra çalacaksa farklı tabii ki ama yine de hikaye, renk ve duygu. Genel fikrim, herhangi bir sanatın icrasında, bu üçünü icracılar olarak nasıl deneyimlediğimiz ve seyircilere nasıl aktardığımız çok önemli. Elbette ki bir eseri başka bir yapıda icra etmek farklı bir renk ve duygu katıyor, hikayeyi bir de benden dinleyin demek gibi. Septicflesh aranjmanlarını hazır olarak yolladı, benim görevim ise hakkıyla icra edildiğinden emin olmak, önce Septicflesh için, sonra hepimiz için.
Güven: Septicflesh’in müziğinde en çok hangi parçayı yönetmek için sabırsızlanıyorsun?
Eren: Setlist spoiler’ı veremiyorum ama, Septicflesh ile ilk tanıştığım parça Anubis’in bendeki yeri bir ayrıdır.
Güven: Septicflesh’in müziğini ve senfonik aranjmanlarını nasıl buluyorsun? Christos Antoniou’un besteleri hakkında düşüncelerin neler?
Eren: Septicflesh’in müziği, karanlık, mitolojik, sert ve tüyler ürpertici, bir ritüel deneyimi gibi. Dikkatinizi istemiyor, emrediyor, ve kesinlikle hak ediyor. Senfonik aranjmanları, böylesine sert bir müzik içerisinde akıllıca ve renk olarak tam olması gerektiği gibi. Christos, Septicflesh ve ötesinde versatil, renk paleti geniş bir müzisyen, ve ne yaptığını çok iyi biliyor. Kendisinin film ve oyun müzikleri alanlarında yaptığı çalışmaları da keşfetmenizi öneririm.
Güven: Septicflesh’in müziğinde yer alan koro partisyonları için özel çalışmalar yaptın mı?
Eren: Bu konserde koro yok o yüzden yapmadık. Umarım gelecekte tekrar geldiklerinde koro ile birlikte de sahne alır ve çalışmalar yaparız.
Güven: Bu konserde orkestra ve grubun senkronizasyonu için nasıl bir hazırlık süreci yürüttün?
Eren: Hem iki farklı dünya olan orkestra ve grubun arasındaki köprü olarak, hem bir Septicflesh hayranı olarak, hem de bir orkestra şefi olarak orkestra ve grup ile tek vücut olacağımız şekilde hazırlandım. Septicflesh konserini bir ritüel gibi tanımlamıştım, sahnede bir şef olarak hareketlerimi bu ritüeli geleneklerine göre uygulayan bir şaman gibi hissediyorum.
Güven: Müziğini icra ederken en çok keyif aldığın ve en çok zorlandığın anlar neler oluyor?
Eren: En keyif aldığım anlar, sahne ekibi ve seyirci olarak hep birlikte bir müziği birlikte deneyimlediğimiz ve o anı yaşayıp paylaştığımız zamanlar, çok sihirli. Zorlanma olarak pek bir şey aklıma gelmedi.
Güven: Zorlu PSM sahnesi gibi akustiği güçlü bir mekânda performans yönetmek için özel hazırlıkların var mı?
Eren: Zorlu PSM’de daha önce Berklee Silent Film Orchestra ile Phantom of the Opera’yı sinema eşliğinde yöneterek, ve Türkiye’deki değerli müzisyen arkadaşlarımla kendi adıma bir progresif metal gecesi düzenleyerek iki kere sahneye çıkma ayrıcalığım oldu. Sahneleri, ekipmanları ve değerli ekibi ile dünya standartlarında gerçekleştirdikleri yapımlar, sanatçılara en iyi performanslarını sergilemeleri için tüm imkanları sağlıyor. Tekrar bir araya gelmemizden dolayı inanılmaz heyecanlıyım, kendimi hazırlıyorum.
Güven: Orkestradaki müzisyenlerin metal müzik türüne bakış açısını nasıl değerlendiriyorsun?
Eren: Bu çalışacağımız ekiple ilk defa tanışacağım, ama genel olarak, internet / sosyal medya öncesi ve sonrası olarak ayırabiliriz. Günümüze kadar gelen bu ikinci dönemde, klasik müzisyenlerde sadece metal değil diğer tüm müzik türlerine olan bakış açısı olarak daha olumlu olan yüzdenin arttığını dünya çevresindeki kendi deneyimlerimden aktarabilirim.
Güven: Konser sonrası bu deneyimden edindiğiniz izlenimlerle gelecekte metal gruplarıyla benzer projelere devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Eren: Kesinlikle. Birlikte benzeri çalışmalar yapmak istediğim bir sürü yerli ve yabancı, metal ve diğer türlerde müzik yapan gruplar var. Umarım Türkiye’de daha sık benzeri yapımları sahneleyebiliriz.
Güven: Son dönemde Hayko Cepkin gibi yerli sanatçılarımız da senfonik orkestra ile sahne alıyor. Bu şekilde gerçekleşen konserler hakkında ne söylemek istersin? Sadece rock değil Mustafa Sandal gibi pop sanatçıları da bu şekilde senfonik konserlerde sahne alıyor.
Eren: Alıştığımız rock / pop konser formatına nazaran daha farklı bir atmosfer olarak, hem seyirciler için unutulmaz bir deneyim, hem de farklı arka planlardan daha çok müzisyenin ve seyircinin bir araya gelme fırsatı olan çalışmalar olarak beni heyecanlandırıyor. Her zaman daha çok ve değişik renklerde sanatsal etkinliklerin yapılması taraftarıyım.
Güven: Yerli metal müzik gruplarımız ile de bu şekilde bir gösteri gerçekleştirmek ister misin? Eskiden Yedikule zindanlarında ve Rumeli hisarında bu şekilde konserler oluyordu. Benzer bir tarihi mekanda böylesine büyük bir orkestra ile metal müzik konser nasıl olur? Yunanistan’da Septicflesh Acropolis konseri muhteşem görünüyordu.
Eren: Kesinlikle isterim, müthiş olurdu. Umuyorum ki Septicflesh konseri bu gibi yapımlar için bir ilham olur.
Güven: Orkestrada ekstra olarak Anadolu ve Türk müziğinde kullanılan enstrümanlar (ney, tambur, kanun gibi) olacak mı?
Eren: Bu seferlik olmayacak, ama ilerisi için düşünülebilir.
Güven: Lars Ulrich ile çekilmiş bir fotoğrafın var. Bu fotoğrafın hikayesi nedir?
Eren: Çek Cumhuriyeti’nde Petr Janda ile Trilobit albümünü kaydediyorduk, yapımcımız Mirek Vana’nın kibar daveti ile Metallica konserine hep birlikte gittik ve sonrasında sahne arkasında kendisiyle tanışma fırsatım oldu, sürpriz bir deneyimdi. Kendisi çok cana yakın ve eğlenceliydi, unutulmaz bir andı.
Güven: Orkestra şefliği haricinde neler yapıyorsun? Seventh Station isimli bir grubunun olduğunu biliyoruz.
Eren: Bugünlerde Seventh Station ile progresif metal hoyratlıklarımız var, klavyeci, aranjör ve yapımcı olarak yer alıyorum, yıl boyu farklı ülkelerde sahne alıyoruz, bu sene “On Shoulders of Giants” isimli yeni bir albüm yayınladık, tavsiye ederim. Berklee Silent Film Orchestra ve kurucusu Berklee Film Müziği bölümü profesörü Sheldon Mirowitz ile sessiz film müzikleri kayıtları ve sahneleri devam ediyor, yine bu sene Slovenya’da Dr. Jeykll & Mr. Hyde filmine yazılan orkestra müziklerinin stüdyo kayıtlarını aldık. Berlin’deki arkadaşlarım Studio79 ile elektronik müzik çalışmalarımız var. Henüz açıklanmamış projeler var. Epey renkli ve keyifli diyebilirim.
Güven: Son olarak, müziğinizi ve sanatınızı takip eden Türk dinleyicilerinize konser öncesi bir mesajın var mı?
Eren: Tekrar bir araya gelme fırsatımız olduğu için çok heyecanlıyım. Septicflesh konseri özel bir gece olacak, kaçırmamalarını ve orada karşılaşmayı diliyorum.
Röportaj desteği için Black Label Events ve Ali Mert Alan’a teşekkürler

Metalhead designer & photographer
www.guvenceylan.net










