Not: Bu yazı, Apocalyptica’nın “7th Symphony” albümüne yıllar sonra dönüp yeniden dokunma ihtiyacından doğdu. İçinden çıkamadığımız bağların, söylenmemiş cümlelerin ve kalp ile akıl arasındaki o tanıdık savaşın müziğe nasıl dönüştüğüne dair bir kişisel keşif.

Bazı albümler vardır; onları anlamak için yaşaman gerekmez.
Ama hissetmek için kırılman şarttır.
7th Symphony, Apocalyptica’nın sadece çellolarla değil, duygularla da senfoni kurduğu albümlerden biri.
Klasik müzikle metalin evliliği gibi görünen bu proje, aslında çok daha sade bir duyguyu taşıyor:
Yutkunamadığın şeyleri nota yapma çabası.
Ve bu albümde bir şarkı var ki, içindeki o sessiz çatışmayı kelimesiz ama doğrudan haykırıyor:
Not Strong Enough.
Not Strong Enough: Kalbinle Savaşırken Kaybettiğin Sessizlik
Bu şarkı ilk dinleyişte bir aşk hikâyesi gibi başlıyor. Ama birkaç saniye sonra anlıyorsun:
Bu bir ayrılık değil. Bu, hiç başlayamayan bir şeyin ağıtı.
“Not Strong Enough”, sevdiği kişiyi uzaklaştırmak isteyen ama bunu yapamayacak kadar ona bağlı kalan birinin itirafı gibi.
Yasak bir aşk değil belki ama zarar verecek kadar gerçek bir bağ bu. Kalbiyle aklı aynı yerde değil.
Ve insan en çok, böyle anlarda parçalanıyor.
“I’m not strong enough to stay away.”
Duygular bu kadar net söylendiğinde, mantık susmak zorunda kalıyor.
Klipte de görüyoruz: anlatıcı, karşısındaki insana karşı zayıf, çaresiz, yorgun.
Belki doğru olan gitmekti. Belki kalmak hiç seçilmemeliydi.
Ama bazen insan neyi yapması gerektiğini biliyor, ama kendini ona ikna edemiyor.
Bu şarkı, tam da bunun şarkısı:
Yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünen ama yine de içinde savaşan birinin.
Sevginin güçlü değil, zayıflatıcı olduğu anların melodisi.
Bir Senfoniye Dönüşen Kırılganlık
7th Symphony, yalnızca bir albüm adı değil.
Aslında bu, duyguların senfonisi.
Her parçada başka bir kırılganlık anlatılıyor. Kimi zaman öfke, kimi zaman yas, kimi zaman da içe kapanış.
“Broken Pieces” ft. Lacey Sturm
Bu şarkı, ismiyle bile yarım kalmış bir şeyin izini taşıyor.
Lacey’nin sesindeki çatlak, kelimelerden önce geliyor.
Burada bir şey kırılmış… ama parçaları toplayacak biri yok.
Ve şarkı, o kırıkları süpürmeden yaşamaya çalışan birinin iç sesine dönüşüyor.
“End of Me” ft. Gavin Rossdale
Daha sert, daha net bir ton. Ama yine de özünde aynı hikâye:
“Ben sana yetemedim. Çünkü ben kendime bile yetemiyorum.”
Rossdale’in vokaliyle gelen bu itiraf, albümün en yüksek ama aynı zamanda en karanlık notalarından biri.
“2010” – Enstrümantal bir iç savaş
Bu parçada hiçbir kelime yok. Ama bu sessizlikte bile çello öyle şeyler söylüyor ki…
Sanki biri, içinden kopan bir duyguyu bastıramıyor ama dışarıya da söyleyemiyor.
Melodi yükselirken bir şeyler bastırılıyor, alçalırken başka bir şey açığa çıkıyor.
“2010”, dilin sustuğu, ama kalbin bağırdığı bir an.
Ne tam bir hüzün, ne de bir umut…
Belki de sadece bir çözülememişlik hali.
“Bring Them to Light” ft. Joseph Duplantier
Albümün en sert yüzü burada.
Ama bu öfke, dışa değil içe patlıyor.
Kabul edilmemiş ne varsa, hepsiyle yüzleşmek zorunda kalan bir çığlık gibi.
Gücümüz Yetmeyince Geriye Ne Kalır?
Apocalyptica bu albümde ne yaptı biliyor musun?
Müziği sadece bir şey anlatmak için kullanmadı.
Müziği, bir şey söyleyemediği için kullandı.
7th Symphony, aşkın, yalnızlığın, pişmanlığın, geç kalmanın ve vazgeçememenin senfonisi.
Ama bu senfoni, klasik notalarla değil…
Yarım kalan cümlelerle yazıldı.
“Not Strong Enough”ın dediği gibi:
“Kalmak istemiyorum… ama gidemiyorum.”
Bu, güçlü bir şey değil.
Ama çok insanca bir şey.
Apocalyptica bize bir şey öğütlemiyor bu albümde.
Sadece diyor ki:
“Sen de böyle hissettin mi? Eğer hissettiysen, bu müzik senin.”
Ve bazen bir albümün bize verdiği en büyük şey;
yalnız olmadığımızı duyurmaktır.

Az bütçeli cosplay, çizgi roman koleksiyoncusu ve müziğin çeşitli yönlerindeki gizemleri arayıp sizlerle paylaşıyorum.