Çamurdan Yükselen Sessizlik: Lascivious’un Zehri, Lotus’un Arınışı

Progressive / Albüm Kritik / Kritik / Metal / Müzik | 0 Yorum

Soen’in Lotus Albümünde Karanlıkla Barışmak Üzerine Kişisel Bir Yolculuk

Bazı albümler vardır, kulaklığı taktığında sadece müzik dinlemezsin.
Kendi sesini, bastırdığın korkunu, susturamadığın özlemi duyarsın.
Soen – Lotus benim için öyle bir albüm.
Bir başkasının yazdığı şarkılarda, benden sakladığım cümlelerle yüzleştim.

Ve her şey bir şarkıyla başladı:
Lascivious.


Lascivious – Zehrin Adı Aşksa

Lascivious, ilk notasıyla seni dürtüyor.
Arzularını hatırlatıyor.
Ama bu bir şehvet şarkısı değil.
Bu, içinden asla tam olarak söküp atamadığın o kişiyle ilgili.
İçine işleyen, zamanında “gitmeliyim” dediğin ama aklında hâlâ kalan birinin yankısı bu.

“Falling in love with your lies, I feel the poison kiss me.”

İşte burası… işte burası bıçak gibi saplandı.
Yalan olduğunu biliyordum.
Biliyordum çünkü gözlerime bakmıyordu artık.
Ama yine de oradaydım.
Yine de kaldım.
Çünkü bazı zehirler seni öldürmez…
Sadece seni “sen” olmaktan çıkarır.

Lascivious, tam olarak bunun şarkısı.
Yanlış birine doğru hisler beslediğinde, sesini çıkaramadığında, içten içe çürümeye başladığında…
Bunu kelime kelime değil, nota nota anlatıyor.

Ben bu şarkıyı ilk dinlediğimde gözümü kapadım.
Ama kaçamadım.
Çünkü bu parça kaçmakla yüzleşmek arasındaki o ince çizgiydi.
Ben o çizgide kaldım.

Lotus – Çamurun İçindeki Temizlik

Albümün adı Lotus.
Rastgele değil.
Mitolojik olarak da, ruhsal olarak da anlam yüklü bir çiçek.

Lotus çamurda büyür.
Pisliğin içinde.
Ama oradan çıkar.
Ve tertemiz açar.
Kokmaz, kirlenmez.
Çünkü kökü karanlıkta olsa da yönü hep yukarıdır.

İşte albümün bütün duygusu da burada.
Kendi içindeki karanlığı reddetmeden, onunla birlikte yükselmek.
Bastırmak değil, tanımak.
Yok saymak değil, onunla barışmak.

“Don’t confuse your truth with the lies of the world.”
(Lotus, albümün merkezinde yankılanan cümle.)

Ben bu cümleyi duyduğumda kendime ne kadar yalan söylediğimi fark ettim.
“Geçti” dediğim acı, hala dizlerimin altında sızlıyordu.
“Unuttum” dediğim biri, sabah ilk aklıma gelen şeydi.

Ama ben lotus gibi olmak zorundaydım.
Çamurun içinden çıkmak zorundaydım.
Çünkü artık o acının şekillendirdiği bir adam değil, o acının içinden yeniden doğmuş bir adam olmak istiyordum.


Her Şarkı Bir Ruh Hali

  • Lascivious: Bastırılmış duygular. Zehirli çekim. Karanlıkta kalmak.
  • Penance: Affedemediğin her şeyin yükünü taşımak. Sadece başkasını değil, kendini de affedememek.
  • River: Sessizce akan gözyaşları. Duyguların en yoğun olduğu yer ama en az kelimenin söylendiği an.
  • Lotus: Uyanış. Aydınlık. Kabullenme.
    Ve nihayetinde: Kendine sarılabilmek.

Bu albüm, sana “her şey geçecek” demiyor.
Sana “her şey geçmeyebilir, ama sen güçlenebilirsin” diyor.


Benim Lotus’um

Bu yazıyı bir inceleme gibi yazmak istemedim.
Çünkü bu albüm beni bir eleştirmen gibi değil, bir insan gibi etkiledi.
Acı çeken, seven, affetmek isteyen ama affedemeyen bir adam gibi.
Ve sonunda, bir sabah şunu fark ettim:

Ben artık o kişi değildim.
Acımı reddetmiyordum ama onunla yaşamayı öğrenmiştim.
Ve içimde bir şey…
Bir şey, çamurun içinden başını yukarı kaldırıyordu.

Belki hâlâ aynı değilim.
Belki hala kırığım.
Ama artık parçalarımı seviyorum.
Çünkü hepsi bana ait.
Çünkü ben, çamurun içinden çıkan Lotus’um.

“Bu yazı, bir şarkıyı anlatmak için değil; bir duyguyu onurlandırmak için yazıldı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir