İSTANBUL

Kapak / Tehlikeli Bölge | 0 Yorum

16 senelik İstanbul ikametli olmanın (kendimde gördüğüm, sizler görmesenizde umrum değil bilesiniz) hakkıyla diyorum ki ya da daha düzgünü soruyorum ki sizlere; nedir derdiniz garibim İstanbul ile? Hem Türkiye’ye zırt pırt vakitli vakitsiz işgale geledurup hem de tek kelam dilimizden öğrenme nezaketini gösteremeyen ya siz ecnebiler (bana bir döviz girdileri olmadığından turist olarak görmüyorum şahsı muhterem olamayacak hödüklüktekileri) what is your problem with İstanbul? Yes İstanbul? Bir normal bellekli insan yüzüncü kez aynısının tıpkısı olduğu yerde duran müzeleri, taşları, toprakları görmeye gelir mi? Anladık ucuz da boku zaten çıkmış kalmamış olan bu şehrimizle halledemediğiniz ne? Neyse, beni rakamların sonsuzluğunca asabiyete bağlatıp duran konu nedirin sadedine geleyim. Bıktım bu nüfusun asalaklarla patlayıp durmasından. Gezmek istersin adımını attığın anda çaprazlama yolun kesilir. Kesilmekle kalsa iyi sayılanların arasına alırsın anını; ama ya koluna çarpıp ondan özür dilemeyen omuzları naparsın? Hangi çiğnenmemiş ayakkabı arkasından veyahut hangi çanta darbesine maruz kalmamış ellerden bahsedelim ki? Kısacası orasını, burasını ya da daha namüsait biryerlerini ergenler gibi oraya buraya daha çok kendi alanı içerisine koymaya yetiştirilememiş; ama bedensel yaşı gereğince erişkin sayılan sizler, ne sizleri olsanız olsanız senler gidin! Başka yerleri mahfetmeye değil, kendinizi geç- güç biraz eğitmeye. Eğlileşin! Sultan Ahmet Camisi parkında ezilmesin diye çitlenmiş çim alanlarda güneşlenerek kitaplarımızı okuyarak mı? Hayır tabiikide! Bırakın işin eğliliğini, şöyle temelden birşeyler mırıldanalım. Saygıya ne dersiniz. Unutmuşum özür dilerem kardaş. Üsküdara gideriken katibimi kaybettim 16a durağında ekmek değil yere ilk kimler kıçını yerşeltirebilecek kuyruğunda. İnanılmaz değil ve gerçek. Ortaköy’den Üsküdar’a oradan da Maltepe’ye gidebilmek ne mümkün. Durakta duran ülkemizin dört belki de sadece tek bir köşesinden akan profilden insan, ama henüz hiçbir bilim dalının kodlayamadığı DNA’ya sahiplerle karşılaştık. Yeni gelen herkese aynı bakış. Kuyruk var kardaş, yerimizi öncesinden ayırdık ha. Hımm… Bekleyelim o vakit bir dahaki belirsiz seferi diye kenardan menzil altından kendimizi çıkartıp gözlemleyelim dedik, bilime katkımız olsun değil mi? Otobüs geldi. Ezilen olmadı. Demek ki bu varlıkta içgüdüsel dürtülerinde korkuyu bizler gibi barındırıyor. İtilenler kakılanlardan evrimin ilk safhasını hatırladık. O da ne! Hiçbir kimyasal tepkimeyle dökemeyeceğiniz kıllarıyla suretini gizleyebilmiş bu, ilk insan mı? Avlanabilme kabiliyeti mevcut. Tekerli taşıtları kullanması da mevcut. Oturmak var olmak. Fiziksel ihtiyaçlarını fazlasıyla bilmek. Lakin ne diyor ben anlamamak. Bürokrasinin ilkel güzelliği. Sıraya gir! Tamam. Peki kendi sıramda üç kişiyi temsilen bulunmak? Neyse ne dedik ve daha fazlasına katlanmanın bize haksızlıkların yanına birtanesini daha ekleyeceğinden oradan uzaklaşmak için taksi şoförüne istemeyerekten paralar saçtık. Paradan laf açılmışken cebim acıdı birden.

 

Arınmak istiyorum dediğini duyar gibi oldum ondan. Kendinden mi? Eski ya da yenisi isminden mi? Neyden ya da nelerden, kimlerden bilmiyorum? Çok doldum dedi. Sıkıntısı büyüktü. Sezinlemek kolaydı. Kendi rakip kılınmak istemiyordu artık. Yenilmez olduğunu kendisi idda etmedi ki. Birilerinden çıktı. Kim başlattı, o da bilmiyordu. Eşelendim dedi. Aradıkları bende değildi, hepsine dedim. Sesime kulak vermedikleri gibi suçlu benmişim gibi küfürler yedim. Kan döktüler, ondan çalıp ona sattılar, patlattılar, sloganlar attılar. Kim gösterildi kötü? Yine ben. Aldılar, sahiplendiler, bana ait olanları kendileri bildiler. Yetmedi, birbirlerine girdiler. Beni yine ve yine kendi cansularına boğdular, lekelediler, adımı uğursuza çıkardılar. Belki artık durulurlar dedim. Gelmezler, rahatsız etmezler sandım. Yanıldım. Devam ettiler. Kimileri gittiler, ama ya bıraktıkları oncası. Haykırmak istedim. Sana ses veren bana da verseydi. Üstüme çıkıp karşınıza almadığınız bu şehir ben, İstanbul, kabullenin derdim sizlere. Neyi ya da neleri ben de bilmiyorum ya, sizin derdiniz benle değil ancak bunu biliyorum.

Dedi.

Ebru EKŞİ CEYLAN